Felatun
Yokluğumuza Düş'tü İstanbul 3gvl9ep2
Yokluğumuza Düş'tü İstanbul Uyeols10

Join the forum, it's quick and easy

Felatun
Yokluğumuza Düş'tü İstanbul 3gvl9ep2
Yokluğumuza Düş'tü İstanbul Uyeols10
Felatun
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Yokluğumuza Düş'tü İstanbul

Aşağa gitmek

Yokluğumuza Düş'tü İstanbul Empty Yokluğumuza Düş'tü İstanbul

Mesaj tarafından MeRiÇ Perş. Ağus. 13 2009, 15:21

Yine gece..yine sen(sizlik).. yine yağmur..

Kim bilir yokluğunun kaçıncı dirilişi bu karanlık gri!

İflâhı kesilmiş bu ses;bu vurdumduymaz delilik benim mi ?

Aklı ziyanım!

Hangi yanısın dünlerime yas’lanan yarınlarımın ?



Dört duvar..iki harf..bir yokluk..

Şimdi zaman mâtem..!

Mâdem ki silineceğim düşlerinden

Yıkılası gökçöksün gayrı

Yırtılsın örtüsü kız kulesinin

Şerha şerha yarılsın toprak!

Yarılsın ki hortlasın yalnızlığım..

Anlat İstanbul!

Masalların maviye boyanmış sahte yolculuklarında

diner belki sancılarım…



Geceler öylesine ağlamaklı…

Şiirler ölesiye eylül…

Ve ben son baharında yaralı sözcükler dilinde esir…

Özgürlüğü gök/yüzünden dökülen zülfünün ucunda

kumral bir ölüm bilmişken;

Şimdi duvarlara çizilen tutsaklığım okunuyor

gecenin karanlık ve ayaz suretinde..

Harflerimiz takılıp kalmışken alfabenin aşka geçirilmiş ilmeğinde;

İçimizden canımızı koparmak istiyor A’dan Z’ye AcılarımıZ…

Oysa yan yana duran iki sessiz harf olabilirdik seninle

Ama Yusuf’la Züleyha gibi bitmedi bizim masalımız:

Şimdi Kaf Dağı’nın kıyısında küllerimizden doğacak kadar bile YokuZ..!

Sanır mısın ki bin bir gecede yaşamaktır bizsizliğin lisanı (?)

Eğer öyleyse oku !

Âmâ kuyularda büyüttüğüm suskunluğumun çığlığını..



Ama dokunma!

Ellerinden dökülen kızılca acılar yaralarıma tuz bassın..

Sen ardına saklandığın bulutların sırrına yasla adını;

Kentinin esmer saç’ak’larından salınan

kardelen ayazı yağmurlar öksüz kalmasın…

Dokunma!

Suretime işlediğin sevdanın resmidir gözümdeki ıslaklık

Bakışlarım yol boyu eylül sancısı…

Yollarıma devirdiği ayakları hatrına

iz sürüp geçtiği çukurlara ömrümü adadığım!!

Öyle bir çakmışım ki hasretini gözlerime

Seni ağladığımdan beri kayboluşun yokuşlarında dolanır âmâlığım…



Şimdi unutulmuş bir şehirdeyim metruk ve viran..

Islanan kaldırımlarda sonbahara emziriyorum

yokluğunun savunmasızlığını.

Bir kuru yaprak çıtırtısında tedirgin

Ve düş yamalı zamanlarca bitmek bilmeyen gecelerin

kimsesiz firarisi yorgun yüreğim.

Nefessizim..!

Sensizliğime irkilmiş korkak bir zaman tiryakiliği dilimdeki..

Bir karanlık ki avurtları çökük çocukların yüzlerinde

meçhule düşmüş yağmur ürkekliği…

Bir karanlık ki kervan geçmez kuyularda Yusuf biçareliği…

Ki merhametsiz bir iç çekişin duldasında ihanetle yıkanmış kavimlerce

Kâbil örfü kâbuslarda kanıma susamış toprak!

Ey dudaklarımda ateş artığı ağıtlar yaktıran yazgı!

Tuttuğum kalem bir taze ölü doğurmadan sabahlarına

Topla hasretimi uykusuz gecelerden;

Yoksa şakaklarımdan fışkıracak cehennem..!



Dilsizliğime sürgü rüzgâr..

Gözlerin düşlerimin gök-kubbesinde düşmeye hazır bir intihardır.

Alfabesini gözlerinde bulduğum

olmazlığımıza seni anlatan bir lisandır aşk;

Suskundur..!

Sonbaharın ellerinde büyümüş bir terk edilişin gölgesidir taşıdığım karanlık..

Saçaklarda karantinaya alınmış bu ıslak gri

bulutların rahminde kutsal bir sancıyı yüklenmiştir.

Mevsim yokluğunu kuşanmış tüketirken varlığımı;

Kirpiklerimden boşalan hüzünler yaprak dökümüdür sensizliğimin

Ve sen;

Rüzgârın göğsünde geçmiş zaman masallarından içime savrulan düş!

Sen uykuları gözlerinde kolye yapmış takınırken;

Ben alev sarısı kâhırlar damıtırım talana yüz tutmuş yaralarımdan

Bilmez(mi)sin..(?)

Hadi korkma! Karanlığın parmak uçlarıyla dokun yaralarıma:

Yakup’un ağıtlarında anlattığı;

Körlüğe aşina kuyularda gömleğindeki sızıyı aşk sayan..!

Ayakları kızıl denizlerce kan-revan;

Ben o sürgünün yollarında bir akılsız başım.

İnadına zindanlara koşarken düşlerim

Geceye küsmüş ay’sız sularımda Züleyha senin bakışların..!

Bilmezden gelme!

Geçmişimi saklayan bekleyişlerim tanığımdır:

Sebebi sensin karanlığıma kök salmış yalnızlığımın!...



Bir vakit sevdana sır olan gecelerim

Şimdi kâbuslarımı duvarlara asmış korkularıma sırıtıyor

Ve her yeni gün yeni bir sancıyla doğuyor sol yanımda.

Uykularımın şafak bilmez demlerinde

yalancı baharlara aldanırken düşlerim;

Bakışlarıma tünemiş gözlerin damla damla bir son yazmakta ömrüme..

Avuçlarımda biriktirdiğim yağmurlar

Eylül kadar asi zamanlarda boğacak beni biliyorum..

Biliyorum; hükmü yok o canıma aşina intiharların.

Öyleyse ateşle fitilini en sessiz ihtilâllerin:

İdamlık bir sevdanın dar ağacında

Çığırtkan bir sonla ölemeyecek kadar günahkârım

Tam sırası..! düş’ür gözlerini yüreğime...

celladı sen ol yok saydığın sevdamın…



Tufana tutulmuş insanlık/ bir zaman çarmıhlara çivilerken düşlerimi;

Çıplaklığıma mâhrem yazılan gözlerinden içtim çocukça sevişleri.

Sızarken kırmızılar ayak uçlarımdan

Kurduğun oyundan gideceğini düşünmedim hiç.

Oysa şimdi uçurtması süngülenmiş çocuklar kadar acınası yüreğim

Ve ben gittiğin uzaklar kadar muhtacım Meryem(si) şefkatine.

İnkar etme! Oyunbozansın sevdiğim..Kuralsızca gittin..

Bilesin! Köpeklerin ağzından salyasını akıtan gece

Yokluğunu dişlemeden şakaklarımda;

Kalbimi çatlatan özlemin tükenmez bende.



Hasretim benim!

Bilir misin (?)

“Hiç gitme” diye yollarına dolanan gök-kuşakları bırakmak isterdim

gözlerinin kahverengi sarhoşluğuna.

Hep içimde kal isterdim

Ne dersem diyeyim çıkma…

Oysa şimdi yalnızca sessizliğe esirgediğim sesimle

Sensizliğime yama yaptığım kambur öyküler anlatabiliyorum yokluğuna.

Evet susuyorum..

Konuşacağım ne kadar “sen” varsa o kadar susuyorum

Bir mezar taşı ne kadar susuyorsa

Sararan hüzünlerdenizlermartılar…

Ne kadar susuyorsa eşikteki gidiş

Dilimdeki vedapenceremdeki bekleyiş…

Şu kız kulesibu çölleşmiş şehir

O kadar susuyorum..!

Çünkü daha konuşacak kadar vazgeçmedim senden..!



……………

…………………

………………………



Ve hâlâ gece..hâlâ sen(sizlik)..hâlâ yağmur..

Dört duvarda iki harf kadar ölünesi YokluğumuZ..!

Sen anlat gerisini; ben sustum İstanbul

Nasıl yanardı Keremkimin delisiydi Mecnûn

Mem kimin ateşinde içti hasreti (?)

Sen anlat anlat hele dinlesin bilmezler!

Aşkın dilinde yalnızlığın kaçıncı haliydi Nûn..?



//ıslak bir eylül

yokluğumuza düş’tü İstanbul//
MeRiÇ
MeRiÇ
eflatun+giris
eflatun+giris

Erkek
çin astrolojisi : Kedi
Mesaj Sayısı : 100
Yaş : 36
Nerden : erzurum
tutuğu+takım : Yokluğumuza Düş'tü İstanbul 5ae02d2e4544801f0825b8425cf11013
Kayıt tarihi : 04/10/08

karakter
seviye:
Yokluğumuza Düş'tü İstanbul Imgleft0/0Yokluğumuza Düş'tü İstanbul Emptybarbleue  (0/0)
güçlülük:
Yokluğumuza Düş'tü İstanbul Imgleft0/0Yokluğumuza Düş'tü İstanbul Emptybarbleue  (0/0)
başarı:
Yokluğumuza Düş'tü İstanbul Imgleft3/3Yokluğumuza Düş'tü İstanbul Emptybarbleue  (3/3)

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz