Felatun
Nasıl Bir Tesadüf Bu...Masum Bir İlan 3gvl9ep2
Nasıl Bir Tesadüf Bu...Masum Bir İlan Uyeols10

Join the forum, it's quick and easy

Felatun
Nasıl Bir Tesadüf Bu...Masum Bir İlan 3gvl9ep2
Nasıl Bir Tesadüf Bu...Masum Bir İlan Uyeols10
Felatun
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Nasıl Bir Tesadüf Bu...Masum Bir İlan

Aşağa gitmek

Nasıl Bir Tesadüf Bu...Masum Bir İlan Empty Nasıl Bir Tesadüf Bu...Masum Bir İlan

Mesaj tarafından esrasss Cuma Eyl. 19 2008, 09:18

İLANLA GELEN MUTLULUK
Bankta dinlenirken bir çoban kırması ilişti gözüme. İriyarı bir köpekti. Bir deri bir kemik kalmıştı zavallı. Kim bilir bu ana gelinceye kadar, nerelere gitmiş başından neler geçmişti. Belediyenin zehirlemesinden kurtulup, kaç kere zalimlerin taşına hedef olmuştur. Ya doğuşu, ‘Herkesin sevdiği minnacıkken kucaklarından indirmedikleri günler. Sahiplenmek isteyenlerin çok olduğu ama o zamanki sahibinin kimselere vermeye kıyamadığı günler,’ hepsi geride kalmıştı.
Bakımlı ellerde büyüdüğü belliydi. Bir asalet vardı duruşunda köpeğin. Sokak köpeği deyip geçmeyin. Zengin bir yerde el bebek gül bebek büyümüş bir köpekle, sokakta dünyaya gelip büyümüş köpekler arasında çok büyük fark vardır. Belli ki bir terbiye almış. Açlığın verdiği çaresizlik olmasa işi neydi burada.
Çevrecilik konusundaki yayınlar, işkencecilerin her gün basındaki foyaları, insanların biraz daha vicdanını sızlatmış olacak ki, hayvanlara karşıda bir nebze olsun şefkat duyanları gün yüzüne çıkarmıştı.
Bir çoban köpeği neler hatırlatmıştı bana. Zavallı hayvancağız. Sabahın ilk ışıklarında koşmak için çıktığım koşu yolunun kenarındaki çöp bidonunun etrafında, yerlere dağılmış çöpler arasından dondurması eriyip yerlere akmış bir gofret artığını yemekteydi. Yerlere akıp dağılmış dondurma artıklarını da diliyle yalayıp bir güzel bitirdi. Koşuyu bırakmış, meraklı gözlerle köpeği izliyordum. Sabahın erken saatlerinden, akşama kadar ‘bir günü nasıl geçer’ diye düşündüm. Takip etmeye karar verdim. Bir günlük serüveninde neler yapacak, neler yaşayacaktı.
Çöpün etrafında dolanan çoban kırması, koşu yolunun pekişmiş kahverengi sert toprağın kenarındaki çimler üzerinden giderken, bende çoban kırmasını gözlerimle takip ediyordum. Müşterek bir koşunun antrenmanındaydık sanki. Ben onu izlerken oda ara ara bana bakıp ben koştukça koşar adımlarla beni izliyordu. En azından benden kendisine bir zarar gelmeyeceğini anlamıştı. Aramızdaki mesafe biraz açıldı. Asfalt yoldan karşıya geçti, başka bir çöp bidonundan bir şeyler bulmaya çalıştı. Bir kağıda sarılmış birkaç kuru ekmek parçasını kağıdıyla birlikte çöp bidonunun arkasındaki çimenlere kadar taşıdı. Yatarak ön ayaklarının arasında sıkıştırdığı kuru ekmeği sanki kemik yiyormuş gibi önce parçalıyor sonrada yiyordu. Orada bir onbeş dakikası geçmişti. Yolun karşısındaki koşu parkurunun kenarındaki banka oturup, uzaktan seyrettim kuru ekmeği yiyişini. Sonra köpekle birlikte bende kalktım yerimden. İçimdeki hayvanlara karşı olan sevgimden, hayvanların ne kadar insancıl olduklarını ve onların iç yüzünü yazacaktım.
Kendisinin takip edildiğini anlayan çoban kırması, biraz daha bana yaklaşmak için gidişini ağırlaştırdı. Sanki ‘beni sahiplenin ‘ der gibi gözlerimdeki iyimserliği çözmeye çalışırken, iyice yanıma yaklaşmıştı belki de ellerimle kafasını okşamamı istemişti. Başını pantolon paçamdan dizime doğru aşağı yukarı sürterek birkaç kez indirip kaldırdı. Bende onun istediğini yaptım. Elimle kafasına hafifçe dokundum. Dünyalar onun olmuştu sanki. Kendisine taş atarak yanlarından uzaklaştıran insanları gözünün önüne getirip içinden bir kıyaslama yaptığına kesinlikle eminim. Bir şeyler alıp vereyim diye düşündüm ama köpeğin bir günlük serüvenini uzaktan takip edeceğim için bundan vazgeçtim. Saat ona doğru gelirken tasmalı bakımlı ve sahipli cins bir köpeğin kendisine sataşmasına aldırış etmeden parkın bahçesindeki ağaçlardan birinin altına yatarak uyumaya başlamıştı. Belli ki geceyi çöp bidonlarını karıştırarak uykusuz geçirmişti. Yanına yakın geçenleri hissettiğinde, gözünün tekini açıp, sonra tekrar kapıyordu. Tasması çözülmüş ufak bir teriyerin yanı başına gelip havlamasına bile aldırış etmedi. Teriyerin canı oyun istiyordu. O uyku saatinde uyku, oyun saatinde oynaması için sahibi tarafından gezdiriliyordu. Çoban kırması çok uykusuzdu demek. O uyurken ben yakındaki büfeden bir gazete aldım. Gazeteyi okurken bir kızılca kıyamet koptu sanki. Havlamayla karışık bir acının feryadıydı köpek çenilemesi. Çoban kırmasına daha güçlü bir kurt köpeğinin saldırdığını gördüm. Hızlı ve kaçar adımlarla çoban kırması oradan uzaklaşırken, sanki kendilerine saldıracaklarını sanan birkaç insanın da taşlı saldırısına maruz kalmıştı. Taşlardan korunmak için daha hızlı koşmuş ve ortalıktan kaybolmuştu. Bende peşinden koşar adımlarla giderken bir taraftan da taş atanlara:
“-Niye taş atıyorsunuz, hayvanı rahatsız etmeyin” diye bağırdım. Benim kendisine doğru koştuğumu gören çoban kırmasının durup beklemesi, beni çok duygulandırmıştı.Yanına yaklaştığımda başını gene pantolonumun paçasına sürtüp birkaç kez aşağı yukarı indirip kaldırdı. Ben gene başını okşadım. Artık benden hiç ayrılmadan gidiyordu. Ben duruyorum oda duruyor, ben gidiyorum oda gidiyordu. Ben yanında ona bir kuvvettim sanki. Öğleye doğru bir büfeden aldığım yarım ekmek arası dönerin bir kısmını ona vererek karnımızı doyurduk. Akşama kadar parkta birbirimize alışmıştık. Çoban kırmasının sanki morali düzelmiş keyfi yerine gelmişti. Benimle oyun yapmak istercesine, ön ayaklarından birini kaldırıp başının yanına getiriyor, sonrada benim elimin bulunduğu yere uzatıp geçmişte öğrendiği bir şeyi tekrarlıyordu. Sonra yere yatıp, iki elleri ile yüzünü kapatıyor, bir şeyi görmemek için yapılan bir hareketi tekrarlıyordu. Çevreden ilgilenenler çoğalmaya başlamıştı. İsmini bilmediğim için elimle gel diye çağırdım. Yanıma geldi, ön iki ayaklarını benim oturduğum bankın üzerindeki dizlerime uzattı. Gözlerini gözlerime dikti. Bir şeyler yapmak için benim bir işaretimi bekliyordu sanki. O sırada alışverişten dönen bir bayanında dikkatini çekmişti çoban kırmasının oyunları. Hoşuna gittiğinden ister istemez bayanda yanıma kadar gelip çoban kırmasının başını okşamış:
“-Sizin mi köpek?”
“-Hayır benim değil” dedim. Köpeğin bir günlük neler yaşadığını merak ettiğimden gizlice peşini takip ettiğimi ama en sonunda onunla arkadaş olduğumu anlattım. Bayanın çok hoşuna gitmişti yaptıklarım:
“-Peki evinize döndüğünüzde ne yapacaksınız ?” dedi bayan. Bende ‘ yerimin müsait olmadığını belirterek’ :
“-Tekrar sokakta kalacak” dedim. Biraz önceki yüzündeki mutluluk dağılmış yerini belli belirsiz bir kızgınlığa dönüştürüp üzülerek:
"-Olur mu beyefendi! lütfen sokakta bırakmayın, hani ben müsait olsam alırım. Şu anda iki kedimle, üç köpeğim var “ dedi. Tabi ki benimde içim razı değildi. Ben apartman katında oturuyordum. ‘Böyle büyük bir köpeğin bırakılmasına kimsenin gönlünün razı olmayacağını’ söyledim:
“-O zaman ben alır ona da bakarım. Baksana hayvancağız bir deri bir kemik kalmış. Birazcık kendisine gelsin istekli bir aile çıkarsa veririm” dedi. Bayanın ismini dahi sormamıştım. Köpeği kendisine bıraktım. Bayandan ve çoban kırmasından ayrıldığımda çok mutluydum.
Aradan ne kadar bir zaman geçti bilemiyorum. Bir büyük gazetenin evcil hayvanlarla ilgili bölümünde, bir ilan ilişmişti gözüme. ’Ücretsiz çoban kırması verilecektir’ diye. Yanında sahiplenmek isteyenler için bir de telefon numarası yazıyordu. Halbuki ben böyle ilanları takip ederek, birçok insanlara hayvan sahiplendirmiştim. Gerçi böyle büyük köpekler için hayvan barınakları da var ama şayet cins bir köpekse ve insanla iç içe yaşamaya alışmışsa hayvan barınakları en son düşünülmesi gereken bir yer olmalı diye düşünüyorum. Çoban köpeği kırması yazısı bende bir çağrışım yaptı. ‘Acaba o köpek olabilir miydi?’ Çoban kırmasını bayana verdikten sonra onu görmek için bayanın telefonunu almadığıma çok pişman olmuştum. Ara sıra aklıma geldiğinde şimdi ‘kim bilir nasıldır’ diye içimden geçiriyor, bazen de ‘sanki tekrar sokağa bırakılmışsa üzülürüm’ diyordum. Bu düşünceler içinde gazetedeki ilana telefon ettim. Bir bayandı telefonu açan. Bayandan köpekle ilgili bilgi aldım. Bayan köpeğin mazisini anlattığında sanki bana beni tarif ediyordu. Köpeğin çok eğitimli bir köpek olduğunu söylediğinde:
“-Peki görebilir miyim” dedim. Bayan ısrarla:
“- Alacak mısınız beyefendi?
“- Hayır! ama görmek geldi içimden” dedim. Bayan birazda kızarak:
“-Almayacaksanız göremezsiniz efendim” dediğinde, ben ‘parkta köpeği kendisine verdiğim kişi olduğumu’ söyledim.’:
“-Ayy siz misiniz !.. Kusura bakmayın göremezsiniz dediğime, tabi ki görebilirsiniz” deyip bana adresini verdiğinde, kaybettiğini sonradan bulan insanlar gibi sevindim.
Batıkent’te iki katlı dubleks bir evde tek başına yaşıyordu. Özenle seçilmiş ufak bodur ağaçlar arasından ve parke taşlarla döşenmiş yoldan evlerine gidip kapısının zilini çaldığımda güler yüzle karşılamıştı beni:
“-Kusura bakmayın daha isminizi bile bilmiyorum, benim ismim Gül” deyip elini tokalaşmak için uzattığında:
“-Benim ismimde Can” dedim. Ayakkabılarımı çıkarttırmadan salon içersinden arka bahçeye geçtik. Bambu bahçe koltukları ile düzenlenmiş beton platformun kenarlarındaki güller, ortama ayrı bir zarafet katıyordu. Etrafı demir parmaklıkla çevrilmiş bahçenin kenarındaki köpek kulübesi dikkatimi çekti. Baktım çoban kırması kulübenin önünde yatıyordu. Benim geldiğimi gördüğünde kuyruğunu seri hareketlerle sağa sola sallayıp yanıma geldi. Bana başını okşamak düşüyordu. Semizleşmiş iri gövdesi ve parlayan tüyleriyle bambaşka bir çoban kırması duruyordu karşımda. Gül hanım ismini ‘Cesur’ koymuştu.
Biz bambu koltuklarımızda kahvemizi içerken, Gül hanım bir taraftan da:
“-Bugün bir aile gelecek. Köpeğe kıymet vermeyen biri gelirse, kesinlikle vermem. Şimdiye kadar böyle çok sokak köpeğini, kedisini geçici sahiplendim; onların eline, yüzüne bakılır bir duruma getirdikten sonra, onların her birine isimler koyar, sonrada gazete ilanlarıyla sahiplendiririm. Sahiplendirirken de gerçekten ihtiyacı olanlara veririm” demişti.
Gül hanım bir şeyler anlatıyordu ama sanki ben Gül hanımı hiç dinlemiyordum. Benim kafam başka yarlerdeydi. Salonun açık kapısından dışarı çıkan iki yavru kedinin birbirleriyle oyunlarını seyrettim bir hayli. Sonra siyah kaniş, ve beyaz hasky cinsi köpeklerin arkadaşlıklarını gördüm gözlerimle. Bu kadar hayvanlarla iç içe olmasına rağmen Gül hanımın evi pırıl pırıldı. Her hayvan sever Gül hanım gibi temiz olamazdı. Öyle kişiler tanıyorum ki ellerinden değil yaptığı bir şeyi yemek, kabuklu yemiş bile yenmezdi. Kaç aile biliyorum ki yalnızca evlerine bir defa gitmişimdir. Hayvan tüyünden geçilmeyen parçalanmış koltuk yüzleri içersinde hiç rahatsız olmadan oturuyorlar. Ağır koku içersinde nasıl zaman geçirdiklerine hep hayret etmişimdir. Bu duygu ve düşünceler içersinde Gül hanıma beslediği kedi ve köpekleri göstererek:
“-Bunları da verecek misiniz?”.
“-İsteyene vereceğim, ben en fazla herkesin bir hayvan bakması taraftarıyım. Bende en fazla birkaç hayvan, bir iki ay durur, sonra onu muhakkak sahiplendiririm.” dedi.
İnsanların insanlarla geçinemediği bir dönemde, hayvanların sevgi ile terbiye edilmesi karşısındaki hayretimi gizleyemedim.
“-Gül hanım bunlar ne kadar iyi anlaşıyorlar birbirleriyle”.
“-Evet Can Bey benimkisi sabır ve sevgi işi. Birini sevip diğerini sevmezlik olmaz. Sevdiğini belli edeceksin. insanlar içinde öyle değil midir?
“-Haklısınız, birazda kendinizden bahseder misiniz?”.
Hayat hikayesini anlattı bana. Eşinden ayrılmıştı. Yalnız yaşamanın verdiği zorluğa rağmen:
“-Nerede! Şimdi kafana uygun bir eş” dedi. Benden bir şeyler söylememi bekliyor gibi hissettim kendimi.
“-Haklısınız” dedim. Gül hanım tekrar:
“-İnsan bir arayış içinde oluyor, karşısına kimin ne zaman çıkacağı belli olmuyor” deyince Can:
“-Bende aynen sizin gibi düşünüyorum, yalnız yaşayan ve eşinden ayrılmış biri olarak şu anda sizinle olmaktan dolayı mutluyum. İtiraf ediyorum, sizi o gün gördüğümde sevmiştim. Gazetedeki bir ilan bizi tekrar buluşturdu. Şayet kabul ederseniz sizinle evlenmek istiyorum”.
Sanki böyle bir şeyi bekliyormuşçasına Gül hanım hiçbir tepki göstermeden Can Beyin teklifini kabul etti. Can Bey kendi kendine, ‘bazen bir hayvan severlik, insana mutluluğun kapılarını açıyordu’ demek. Tesadüflerin böylesi de geliyordu insanların başına. Şimdi düğün hazırlıkları içersine girdik. Sanıyorum böyle mutluluğu herkes ister değil mi?...
esrasss
esrasss
eflatunimsi
eflatunimsi

Kadın
çin astrolojisi : Maymun
Mesaj Sayısı : 345
Yaş : 31
Nerden : Karanlığın doğduğu yerden no:inferno
Kayıt tarihi : 06/09/08

karakter
seviye:
Nasıl Bir Tesadüf Bu...Masum Bir İlan Imgleft0/0Nasıl Bir Tesadüf Bu...Masum Bir İlan Emptybarbleue  (0/0)
güçlülük:
Nasıl Bir Tesadüf Bu...Masum Bir İlan Imgleft0/0Nasıl Bir Tesadüf Bu...Masum Bir İlan Emptybarbleue  (0/0)
başarı:
Nasıl Bir Tesadüf Bu...Masum Bir İlan Imgleft3/3Nasıl Bir Tesadüf Bu...Masum Bir İlan Emptybarbleue  (3/3)

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz