Mezarı açtık, kaşı yanağına düşmüştü
1 sayfadaki 1 sayfası
Mezarı açtık, kaşı yanağına düşmüştü
10.11.2008 09:43 | ||||||||
Bir adam var karşımda… 76 yaşında. Anlatıyor. Anlattıkça gözlerinden yaşlar akıyor. Önce dudakları titremeye başlıyor, ardından burun delikleri hızla açılıp kapanıyor. Bir süre duruyor, sonra devam ediyor. Anıtkabir’deyiz. Kurtuluş Savaşı Müzesi’nin tam ortasındayız. Ata’yı Etnografya müzesinden Anıtkabir’e taşıyan, gömülmesine tanıklık eden biriyle beraberim. Hatta o kişi Ata’yı öyle gören 10 sivilden hayatta tek kalanı. Aslında onu tabir-i caizse iflah olmaz bir ******çü olarak biliyoruz. Bütün yasa tartışmalarında hep ön safhada hatırlıyoruz. Peki biliyor muydunuz? ******’ün kardeşi Makbule’nin koluna girip cenaze töreninde onu sakinleştirdiğini? Ata’nın naaşı başında Gençlik Nöbeti’ni organize ettiğini? Peki Ata’yı mumyalanmış haliyle gören ender kişilerden olduğunu? Ya Mezar açıldığında ******’ün kaşının yanağına düştüğüne tanıklık eden kişi olduğunu? Yekta Güngör Özden’den bahsediyorum. Anayasa Mahkemesi önceki başkanlarından. Cumartesi günü Anıtkabir’de Söz Sen’de de konuğumdu. ******’ü anlattı. Anıtkabir’i anlattı. “Ne zaman Anıtkabir’in o demir kapıları kapandı, işte o zaman ******’ün gerçekten de öldüğünü anladım” dedi ve ağlamaya başladı. Söz sende bu akşam 18.00’de Habertürk’te. Bu duygulu ve hoş sohbeti kaçırmayın derim. HIÇKIRARAK AĞLAMAK Herkesin dilindedir. Ah bir çocuk olsak, keşke çocukluğumuza dönsek diye… Ara sıra çocukluğun neyini özlüyoruz diye düşünüyorum. Galiba sonunda buldum. Ağlamayı. Hem de hıçkırarak, katılarak, şöyle doyasıya ağlamayı özlüyoruz. Bir bakıyorum benim ikizler bolca yapıyorlar. Sinirleri bozulduğu anda, istedikleri olmadığında hatta uykuları geldiğinde basıyorlar yaygarayı. Öyle içli ağlıyorlar ki sanırsınız dünyanın tüm yükü omuzlarında. Siz, “İyi ama 1,5 yaşında bebekler nasıl bu kadar mutsuz olabilir?” diye düşünedurun , onlar üstlerindeki bütün kötü enerjiyi gözyaşlarıyla atmayı başarıyorlar. Sonra bir rahatlama. Kocaman bir gülücük, ardından uyku! İşte galiba ben bunu özledim. Öyle sessiz, sakin değil, hıçkırarak ağlamayı özledim. Artık beceremiyorum. Ne yaşarsam yaşayayım öyle ağlayamıyorum. Dün bu hislerle Çağan Irmak’ın Issız Adam filmine gittim. Öncelikle film bir harika! Sabun köpüğü gibi, insanı mutlu eden bir tarafı var. Filmin sonlarına doğru gözlerim dolmaya başladı. “Eh Balçiçek bu filmde ağlayan bir salak sen varsın herhalde sus otur” diye kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Olmadı. Gözyaşlarımı tutamadım. Sakin sakin ağladım. Işıklar yandığında hemen herkes burnunu çekiyordu. Sevindim. Daha çok büyümemişiz! Filme gelince, herkesin hayatında “Ya onunla olsaydım bugün neler olurdu” şeklinde bir hikaye, tamlanmamış bir aşk, yarım kalan bir tutku vardır. Çağan Irmak tam oradan yakalamış işte! NE ÖĞRENDİM? Karşılık vermek düşünmekten çok daha basittir. |
efLatun- FeLaTuN
- çin astrolojisi :
Mesaj Sayısı : 1345
Yaş : 36
Nerden : *@tL@ntis
tutuğu+takım :
ruh+hali :
Kayıt tarihi : 24/08/08
karakter
seviye:
(3/3)
güçlülük:
(3/3)
başarı:
(3/3)
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz